Banu Bayıker

Blog

EK DAVA GEREKEN DURUMLAR

EK DAVA GEREKEN DURUMLAR:KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKLAR SAKLI TUTULMADIYSA, ISLAH YOLUYLA TALEPTE BULUNULAMAZ. EK DAVA AÇILMASI GEREKİR

Hukuk Genel Kurulu 2017/1397 E. , 2021/292 K.

HMK 109


KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKLAR SAKLI TUTULMADIYSA, ISLAH YOLUYLA TALEPTE BULUNULAMAZ. EK DAVA AÇILMASI GEREKİR

Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya dair hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı hâlinde birden fazla ek dava açılması da kural olarak mümkündür.

Bu hâliyle kısmî ıslah; ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmî ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir.

Kısmî ıslah yoluyla müddeabbihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; kısmi davadaki ıslah ile bu yola gidilmeyip ek dava açılması hâlleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir.

Bir davanın kısmi dava mı, yoksa tam dava mı olduğu, özellikle dava dilekçesinin istem sonucu bölümünde, “fazlaya dair hakların saklı tutulup tutulmadığı” ile ilgilidir. Davacı bu ya da benzeri ifadeleri kullanmışsa “kısmi dava” açtığı sonucuna varılır. Davacının bu yolda bir beyanda bulunmaksızın açtığı dava ise bir “tam dava”dır. Fazlaya dair hakların saklı tutulmaması hâlinde, geriye kalan haktan zımnen feragat edilmiş sayılır.

Islah yoluyla dava konusunun artırılması hususunda, Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararından sonra ortaya çıkan durumun tartışılmasına gelince: Bilindiği gibi kısmi dava müessesinin hukuk yargılama sistemimizde kabul edilen ve özellikleri bulunan bir dava çeşidi olduğu belirgindir. Kısmi davanın kabulüne dair karar ek davada kesin delil teşkil eder. Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararında kısmi dava ile ilgili herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararından sonra “fazlaya dair hakkını saklı tutmamış” yani ek dava açma olanağı bulunmayan kimseler bakımından uygulama olanağı bulunup bulunmadığı sorusuna olumlu yanıt verme olanağı bulunmamaktadır. Çünkü kısmi dava açmamış (fazlaya dair haklarını saklı tutmamış) bulunan davacı fazlaya dair haklarından zımnen feragat etmiş demektir ve ıslahla bu feragat veya başka bir görüşe göre kesin hüküm sonucunu ortadan kaldırabilmek mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi HUMK’nın 87/son cümleyi iptal ederken yerleşik kuralları yani kısmi dava, hakların saklı tutulması kurallarını irdelememiş, kanun hükmünü sadece “itiraz konusu kural, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması sebebiyle hak arama özgürlüğünü sınırlandırdığı için” iptal etmiştir. HUMK’nın 87/son cümlesi iptal edilmiş olmakla, dava konusunun ıslah yoluyla artırılabilmesi ancak davacının kısmi dava açmış bulunmasına ve haklarını saklı tutmuş olmasına bağlıdır. Yeni oluşan durumda da eğer kısmi dava açılmamışsa, ıslah yolu ile dava konusunu artırabilmeye olanak yoktur (Yılmaz, E.: Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması, Anayasa

Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarihli ve 1/33 Sayılı kararının değerlendirilmesi Banka ve Ticaret Hukuk Araştırma Enstitüsü, Özel Hukuk ve Anayasa Mahkemesi Kararları Sempozyumu, 11.05.2001, s.105 vd.; YHGK’nın 08.10.2003 tarihli ve 2003/9-510-55 ve 2004/4-200-227 sayılı kararları).

Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.05.2018 tarihli ve 2017/1818 E., 2018/1025 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır. HMK’nın 109. maddesinde ise talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece talebin bir kısmının dava yoluyla ileri sürülebileceği düzenlenmiştir. Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Ancak, önceki dönemde saklı tutmadan dava açmanın sonucu, hakkın düşmesi olduğundan bu hak sona ermiştir. HMK’nın bu yeni düzenlemesi, geçmişe uygulanarak ek bir dava açma hakkı yoktur (Ayvaz, S. T.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Zaman Bakımından Uygulanması, Ankara 2013, s. 433).

Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili HUMK’nın yürürlükte olduğu 19.07.2006 tarihinde fazlaya dair haklarını saklı tutmadan eldeki davayı açmış, HMK’nın yürürlükte olduğu 26.09.2013 tarihli duruşmada ıslah talebinde bulunmuştur.

Davacı taraf davaya konu yapmadığı ve saklı tutmadığı kısımdan zımnen vazgeçmiş sayılacağından ıslah ile maddi tazminat miktarının arttırılması mümkün olmadığı gibi; dava açılması tamamlanmış bir işlem olduğundan, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmaksızın açılan eldeki davada HMK’nın 109/3. maddesinin de uygulama olanağının bulunduğundan da söz edilemez. Zira, HMK’nın 448. maddesi tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla usul hükümlerinin derhal uygulanacağından bahsetmekte olup; somut olayda tamamlanmış bir işlem bulunmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mülga 1086 sayılı HUMK döneminde açılan davada ıslahla dava konusunun artırıldığı, ıslahın iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnalarından olduğu ve taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesi olarak tanımlandığı, ıslah ile tarafların dava sebebini, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebileceği, usulüne uygun olarak açılmış bir davanın bulunması şartı ile davanın tamamen veya kısmen ıslahının mümkün olduğu, davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istemin yeni bir dava niteliğinde olmayıp, dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması niteliğini taşıdığı, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren HMK’nın 177/1. maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğinin açıkça düzenlendiği, kısmi dava açan davacının dava sırasında alacağın geri kalan kısmını talep etmek isterse, bunu ancak ıslah yoluyla yapabileceği belirtilerek direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Diğer taraftan dava tarihi 19.07.2006 olduğu hâlde, gerekçeli karar başlığında 13.02.2015 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır. Hâl böyle olunca; HUMK’nın yürürlükte bulunduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadan açılan eldeki davada, davaya konu tazminat miktarının ıslah ile artırılmasının mümkün olmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir.

Hemen Ara Whatsapp